Boşanmanın şartları nedir ve nasıl olur?

Boşanmanın şartları nedir ve nasıl olur?
14 Ekim 2022 No Comments Aile Avukatı,Medeni Hukuk cemakyazi

Boşanma, en kolay tanımıyla evlilik birlikteliğin sona ermesidir. Boşanma davaları hukukumuzda çekişmeli ve anlaşmalı olmak üzere 2 şekilde gerçekleşir. Çekişmeli boşanma, anlaşmalı boşanmaya göre daha uzun sürmektedir. Çekişmeli boşanmada boşanmanın nedeni oldukça önemlidir. Genel boşanma ve özel boşanma nedenleri bulunmaktadır. Boşanmanın nedenine göre dava aşamasında izlenecek yol ve ispat türleri değişiklik göstermektedir.

En sık karşılaşılan boşanma sebebi nedir?

Ülkemizde en çok görünen boşanma sebeplerinin başında eski ismiyle şiddetli geçimsizlik yeni ismiyle evlilik birliğin temelinden sarsılması olan genel boşanma sebebi gelmektedir. Türk Medeni Kanunu genel boşanma sebebini 166.maddesinde “evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma” olarak ifade etmiştir.

“TMK Madde 166Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”

Özel boşanma nedenlerinden farklı olarak genel boşanma nedenleri belli bir olguya dayanmayıp, önceden belirlenmesi mümkün olmayan ve genellikle pek çok olayın bir araya gelip belli bir durumunun ortaya çıkması sonucunda belirirler.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak gösterile sebep, tek başına boşanma sonucu doğurmaz. Boşanmaya karar verilebilmesi için bu sebeplerden ötürü ortak yaşam çekilmez hale gelmiş olmalıdır.  

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası genel bir boşanma sebebi olduğundan, evlilik birliğini temelden sarsacak eylemler kanunda belirtilmemiştir. Bu sebeple, her somut olaya göre evlilik birliğini temelden sarsacak eylemler kendi içinde değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, evlilik birliğini sarsabilecek nitelikteki tüm sebepler, bu kapsamda boşanma sebebi olabilecektir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılma sebepli boşanmayla ilgili Yargıtay kararları

  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.7.2020 tarih, 2017/2838 E., 2020/584 K.

“Boşanma sebebi olarak dayanılan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir. Bu hükümde yer alan boşanma sebebi nisbi bir boşanma sebebidir. 14. Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş, birçok konuda evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.

Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma getirecek derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin tek taraflı irade ile boşanma davası açması sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın kusurlu hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine de aykırı düşer (TMK m. 2).

Bu durumda anılan madde hükmüne göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 28.04.1997 tarihinde evlendiği, 2007 yılından beri ayrı yaşadıkları, eldeki davanın 24.02.2014 tarihinde açıldığı, Özel Dairece davanın ispatlanamadığından reddi gerektiği yönünde hükmün bozulmasına karar verildiği, toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi ile de; davalının 11.06.2009 tarihinde açmış olduğu bağımsız tedbir nafakası davasının, davacının, haklı bir nedeni olmaksızın ailesini bırakıp ortak ikameti terk ederek Türkiye’ye döndüğü, ailesinin geçimini temin etmediği ve davalının bu sebeplerle ayrı yaşamada haklı olduğu gerekçesiyle kısmen kabulüne, dava tarihinden itibaren davalı için aylık 150,00TL, çocuklar için 100,00’er TL tedbir nafakasına hükmedildiği ve kararın temyiz edilmeksizin 02.03.2010 tarihinde kesinleştiği, işbu davada da davacı tanıklarının beyanlarında yer alan bir kısım olaylardan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olayların kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, kaldı ki tanık ifadelerinin birliğin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmadığı, sebep ve saiki açıklanmayan soyut ve inandırıcılıktan uzak olduğu görülmektedir. Bu hâliyle davalının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu bir davranışı ispatlanmamış olup, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2. maddesi uyarınca evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı sabit olmadığından davanın reddi gerekmektedir. Davalı vekilinin tedbir nafakasına yönelik temyiz itirazları uyuşmazlık konusu olmadığı gibi Özel Dairece bu konuda alınmış bir bozma kararı da bulunmamaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, taraflar arasındaki evliliğin davacının, davalı tarafından ortak çocuğun kaçırılması sebebiyle şikâyet edilmesi olayından sonra fiilen bittiği, davacının şikâyet sebebiyle cezaevinde kaldığı, bu olayın affedilmediği, davalının annesi olan tanık Hüsne’nin kendi beyanı ile de tarafların evliliklerine müdahalesinin sabit olduğu, davalı eşi tarafından 2007 yılından beri davacıya istek gönderilmediği için ailesinden uzakta yaşamak zorunda kaldığı, bu süre zarfında çocuklarla da görüşemediği, 2007 yılından beri tarafların ayrı yaşaması, davalı eşin Türkiye’ye geldiğinde davacıyla görüşmemesinin dahi evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını gösterdiği, tedbir nafakası ve boşanma davalarının birbirinden farklı olduğu, tedbir nafakası davalarında ayrı yaşamada haklılığı kanıtlamaya yönelik bir yargılama yapıldığı, bu nedenlerle direnme kararının onanması ancak sair temyiz itirazlarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.”

  • Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, 11.06.2019 tarih, 2019/2232 E., 2019/6944 K.

“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı-davacı erkeğin ortak konutun manevi bağımsızlığını sağlamadığı ve annesinin evliliğe olumsuz müdahalesine sessiz kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-davalı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-davalı kadının boşanma davasının kabulü (TMK m. 166/1) ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile kadının davasının reddi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.”

  • Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, 26.04.2017 tarih, 2015/25595 E., 2017/4764 K.

“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı erkeğin eşine karşı ilgisiz davrandığı ve aşağıladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının da kabulü gerekirken, yetersiz gerekçe ile davasının reddi doğru bulunmamıştır.”

Küçükçekmece Boşanma Avukatı

Küçükçekmece boşanma avukatı, küçükçekmece kadın boşanma avukatı, avukat Selda TOPRAK, Başakşehir boşanma avukatı,bayan boşanma avukatı, kadın avukat, anlaşmalı boşanma avukatı

About The Author

Leave a reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.